5 Temmuz 2015 Pazar

9 MADDEDE EN YARAMAZ HAYVANLARDAN BİRİ: KEA PAPAĞANI

http://dusuneninsanlaricin.com/9-maddede-en-yaramaz-hayvanlardan-biri-kea-papagani/

Dünyanın en zeki hayvanlarından biri olarak da bilinen Kea papağanlarının nesli tükenmek üzere.
Yeni Zelanda’nın yerlisi olan ve sadece Güney Adası’nın dağlık bölgesinde yaşayan Kealar’ın garip isimleri, uçarken kee-a diye kulak tırmalayıcı bir sesle ötmelerinden gelmektedir.
Kea02
Oldukça zekilerdir.

Tüylerinde hâkim olan renk yeşildir. Onları birbirlerinden ayıran kanat altı bölgesindeki renkli tüyleridir. Çoğunun bu alt tüyleri turuncu/kırmızı skalasında seyreder; bu kısımlardan sonra ise bazılarının mavi bazılarının siyahi tonlarında tüyleri sıklaşır. Renkleri sayesinde doğal ortamları olan ormanla kaynaşmalarına rağmen oldukça göze çarpan kuşlardır.
E8177129-60
Dağda yaşadıkları ve pek insan içine çıkmadıklarından insana dair her şey onlar için ilgi çekicidir. Bir dağ evinin yağmur oluklarından durmadan kayabilir; pençelerinin burada çıkardığı seslerle neşelenip çığlık çığlığa bağırabilirler. Bu esnada ise kulübedeki insanların tepkilerini görmek için çatıdan baş aşağı sarkarak pencereyi dikizlerler. Tüm bunlardan dolayı yaramaz lakaplarını hak ettikleri söylenir.
007 (640x480)
Dağ yamaçlarında konaklayan kampçılar birkaç saat içerisinde ufak tefek eşyalarını kaybederler. Sonrasında ortada bıraktıkları uyku tulumunu paramparça edilmiş halde bulduklarındaysa sorumlu ortaya çıkar.
kea-557097_640
Ancak bu kadarla da kalmazlar Geçtiğimiz senelerde karavanla Yeni Zelanda’ya gelen bir çift fotoğraf çekmek üzere karavanlarından inip geri döndüklerinde 1000 dolarlarının yerinde olmadığını görürler. Hırsızın parmak izine rastlanmamasıyla ve çevrede bulunan kameralarla minik hırsız kendini ele vermiş olur.
1416957352076
izleyici buldukları her yerde şebeklik yaptıkları için kayak pistlerinde de aynı insanlar gibi ayaklarını ters V yaparak kaymaya çalışır ve kayakçıların arasında yer kapmaya çalışırlar.
p479320971-3
Kayak tesislerini işletenler, tüm donanımlarını ‘keaya dirençli’ yapmak zorundalardır. Çok önemli cihazlar koruyucu bir kılıf içine saklanmalı ya da her tarafı kapatılmalıdır. Hatta halat yerine metal teller kullanılmalıdır. Ancak ne yazık ki henüz ‘keaya dirençli’ bir çöp kutusu icat edilmemiş durumdadır.
Kea
Henüz belirlenemeyen bir nedenden ötürü, tüm Kea kuşları araba camlarının etrafındaki lastik şeritleri yemekten çok hoşlanıyor.
kea-mirror

11 Nisan 2010 Pazar

DOĞADAKİ VİTES KUTULARI VE JET MOTORLARI

Hemen hemen herkes günümüzde vites kutularının, tepkili motorların insanların yolculuklarında ne kadar önemli bir yer tuttuğunu bilir. Fakat pek çok kişi doğadaki vites kutularının ve tepkili motorların çok daha başarılı tasarımlara sahip olduklarından haberdar değildir. Vites kutuları bir araçtaki vitesleri değiştirerek motorun en verimli şekilde kullanılmasını sağlar. Doğadaki vites kutuları da aynı prensipte çalışmasına rağmen, motoru lastiklere değil, kanatları kanatlara bağlamaktadır. Örneğin sinekler normal bir uçuş sırasında, havada üç aşamalı hız sağlayan doğal bir vites kutusu kullanırlar. Bir sinek bu sistem sayesinde kanatlarını istediği hızda çırparak aniden hızlanabilir veya yavaşlayabilir.

Otomobillerde motordan elde edilen gücü tekerleklere aktarmak için çok sayıda dişli kullanılır. Düzgün bir sürüş, dişliler ancak kademe kademe kullanıldığı takdirde elde edilebilir. Arabalarda ağır ve oldukça yer kaplayan bu dişlilerin yerine, sineklerde birkaç milimetrekareye sığan bir mekanizma vardır. Bu çok daha kullanışlı mekanizma sayesinde sinekler kanatlarını rahatlıkla çırpabilirler.

Mürekkep balığı, ahtapot ve nautilus suda hareket ederken tepkili motorlardaki gibi bir itiş gücü kullanırlar. Bu sistemin ne kadar etkili olduğunun anlaşılması için, bilim literatüründeki adı Loligo Vulgaris olan kalamarın suyun içindeki hızının saatte 30 kilometreyi aştığını söylememiz yeterli olacaktır. Bu konudaki en benzersiz örneklerden biri olan nautilus, ahtapot benzeri bir deniz canlısıdır ve jet motoru ile işleyen bir gemi gibidir. Başının altındaki bir tüp ile suyu içeri alır ve sonra da geri püskürtür. Böylece oluşturduğu akım bir yöne doğru hareket ederken, nautilusu da diğer yöne doğru iter.

Bu canlıların bilim adamlarını imrendiren bir diğer özellikleri de, sahip oldukları doğal tepkimeli motorların, denizin derinliklerindeki son derece güçlü basınçlardan etkilenmemeleridir. Ayrıca hareketi sağlayan sistemleri hem sessiz hem de oldukça hafiftir. Nitekim nautilusun tasarımındaki bu üstünlük, deniz altılarına örnek bir model olmuştur. Tüm bu canlılara bu üstün özellikleri veren, hem de insanlara teknoloji üretmelerinde yardımcı olacak modeli sunan alemlerin Rabbi olan Allah'tır.

ELEKTRİK AKIMINA DUYARLI KÖPEKBALIKLARI


Köpek balıklarının, birbirinden 1600 km uzaklığa konmuş, 1.5 voltluk iki pilin bile hissedebildiği ortaya çıkmıştır.

Bütün canlılar ısı dışında elektrik de yayarlar. Karada yaşayan bir canlının bu akımları hissetmesi zordur; çünkü hava yalıtkandır. Suyun içinde ise durum farklıdır. Elektrik, doğal bir iletken olan suyun içinde akar.

Köpek balıkları bu elektrik akımlarını hissedebilen son derece hassas duyulara sahip canlılardan biridir. Sudaki tüm titreşimleri, suyun ısısındaki, tuzluluk oranındaki değişimleri ve özellikle de, hareket halindeki canlıların yol açtığı elektrik alanlarındaki düşük değişiklikleri hissedebilirler.

Köpek balıklarının vücutlarında, içi jöle dolu çok sayıda oluk mevcuttur. Bu oluklar yoğun olarak köpek balığının kafasında yerleştirilmiş olmasına karşın balığın tüm vücudu boyunca da dağılmıştır. "Lorenzini ampülleri" olarak adlandırılan bu özel organlar, mükemmel birer elektrik algılayıcısıdır. Köpek balıkları bu algılayıcıları kullanarak avlarını bulurlar. Bu organlar, hayvanın yüzündeki sivri kısmın ve kafanın üstünde bulunan gözeneklere bağlı olup, son derece hassas bir yapıya sahiptir. Bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğündeki akımları bile hissedebilirler.
Bu muazzam bir güçtür. Evinizdeki kalem pilleri düşünün. 1.5 voltluk bu pillerden iki tanesini birbirinden 1600 kilometre uzağa koyduğunuzu ve arasına bakır tel gerildiğini düşünün, işte köpek balıkları bu telden geçen akımı hissedeceklerdir. (www.unb.ca/courses/biol4775/SPAGES/SPAGE1.HTM)

Köpek Balığı Bir Yaratılış Mucizesidir.

Bu bilgiler, Allah'ın köpek balıklarını son derece kompleks vücut sistemlerine sahip olarak yarattığını göstermektedir. Köpek balıklarındaki sistem ve organlar birbirine bağlı olarak çalışmaktadır. Biri olmadan diğeri fonksiyonlarını yerine getiremez. Örneğin elektrik akımlarını algılayan sistemin parçalarından tek biri olmasa, Lorenzini ampülleri hiçbir işe yaramayacak ve köpek balıklarının yaşaması mümkün olamayacaktır. Böyle karışık bir sistemin evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşama aşama oluşamayacağı ortadadır. Elektrik dalgalarını muazzam bir hassasiyetle fark edecek bu sistemler bir bütün olarak yaratılmıştır.

Lorenzini ampulleri köpek balıklarının sahip oldukları özelliklerden yalnızca biridir. Köpek balıkları gerek solunum sistemleri, gerek yollarını bulmalarını sağlayan manyetik alıcıları, gerekse hızlı yüzme yetenekleri ile birer yaratılış mucizesidirler. Sonsuz akıl ve gücün tek sahibi Yüce Allah bütün canlıları olduğu gibi köpek balıklarını da eksiksiz bir şekilde yaratmıştır.

10 Nisan 2010 Cumartesi

GÖÇMEN KUŞLARDAKİ ÜSTÜN TASARIM ÖRNEKLERİ

Allah, Kuran'da insanların örnek alması ve imanlarını artırmaları için, hayvanların üstün özelliklerinden çeşitli örnekler vermiştir. Göçmen kuşların göç için sahip oldukları üstün donanım ve mükemmel özellikler Allah'ın sonsuz gücünün bir delilidir.
Göç zamanını nasıl belirliyorlar?
Kuşların nasıl ve neden göç etmeye başladıkları, "göç kararı"nı nasıl belirledikleri yüzyıllardır merak edilen bir konudur. Kimi bilim adamları göçün nedenini mevsim değişikliklerine, kimileri de yiyecek arayışına bağlarlar. Önemli olan, kendi bedenlerinden başka hiçbir korunmaya, teknik donanıma ve güvenliğe sahip olmayan bu hayvanların, uzun mesafeli uçuşları nasıl gerçekleştirdiğidir. Göç olayı yön bulma, gıda depolama, uzun süre uçabilme gibi beceriler gerektirmektedir. Bu özelliklere sahip olmayan bir hayvanın, birdenbire göç eden bir hayvana dönüşmesi mümkün değildir.
Bunu gözlemlemek için bahçe bülbülleri, ısı ve ışık gibi iç koşulları değiştirilebilen bir laboratuarda deneye tabi tutulmuştur. İçerideki koşullar dışarıdakilerden farklı olarak düzenlenmiştir. Örneğin dışarıda kış mevsimi yaşanırken, laboratuarda bahar ortamı sağlanmıştır. Bunun üzerine kuşlar içerideki şartlara göre vücutlarındaki düzenlemeleri yapmışlardır. Aynı göç vaktinin yaklaştığı zamanlarda yaptıkları gibi, yakıt için yağ depolamışlardır. Kuşlar, yapay mevsime göre kendilerini ayarlayıp, erkenden göç edecekmiş gibi hazırlansalar da, göç hareketine vaktinden önce girişmemişlerdir. Kuşlar dışarıdaki mevsime uymuşlardır. Bu sonuç, kuşların göçe başlama kararını, mevsim şartlarını gözlemleyerek almadıklarının bir ispatıdır.
Peki kuşlar göç vaktini neye dayanarak belirlerler? Bilim adamları bu sorunun cevabını hala bulamamışlardır. Bu nedenle, canlılarda, kapalı bir ortamda zamanlama yapabilmeyi ve mevsim değişikliklerini ayırt edebilmeyi sağlayan bir "iç saat"in var olduğu düşünülmektedir.
Oysa "kuşların bir iç saati var, bu sayede göç vaktini anlıyorlar" cevabı bilim dışı bir cevaptır. Bu nasıl bir saattir, vücudun hangi organına bağlı olarak çalışmaktadır ve nasıl oluşmuştur? Bu saatin bozulması, geri kalması durumunda ne olur? Aynı sistemin sadece tek bir göçmen kuş için değil, bütün göç eden canlılar için geçerli olduğunu düşünürsek bu soruların cevapları daha da önem kazanır.
Bilindiği gibi göçmen kuşlar aynı yerden göçe başlamazlar çünkü her biri aynı yerde bulunmamaktadır. Çoğu kuş türü, önce belirli bir yerde toplanır, sonra hep birlikte göçe başlar. Peki bu canlılar böyle ince bir zamanlamayı nasıl yapmaktadırlar? Nasıl olup da, kuşların sahip oldukları kabul edilen "saat"ler, birbiriyle bu denli uyumludur?
Göç gibi kusursuz planlı bir hareketin kendi kendine oluşması imkansızdır. Ayrıca kuşlarda ve göç eden diğer tüm canlılarda ne çeşitte olursa olsun bir saat yoktur. Göç eden bütün canlılar bunu her sene kendi belirledikleri zamanlarda yaparlar, ama bunu bir iç saate uyarak yapmazlar. Bazı kişilerin iç saat olarak nitelendirdikleri şey; Allah'ın bu canlılar üzerindeki kontrolüdür. Evrendeki her şey gibi göç eden canlılar da Allah'ın emirleri ile hareket etmektedirler.
Enerji kullanımı
Kuşlar uçmak için büyük bir enerji sarf ederler. Bu yüzden de kara ve denizdeki tüm canlılardan daha çok yakıta ihtiyaç duyarlar. Örneğin, 3.000 km.lik Hawaii-Alaska mesafesini kat edebilmek için bir kaç gramlık "sarısalkım kuşu", yolculuğu boyunca 2.5 milyon kez kanat çırpmak zorundadır ve 36 saat gibi uzun bir süre havada kalabilmektedir. Bu yolculuğu sırasındaki sürati ise saatte ortalama 80 km.dir. Bu kadar yorucu bir uçuş sırasında, kuşların kanındaki asit miktarı aşırı derecede artar ve yükselen vücut ısısı nedeniyle de kuş bayılma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bazı kuşlar, bu tehlikeyi karaya inerek engellerler. Peki engin denizlerin üzerinde göç etmekte olanlar ne yapacaktır? Kuş bilimciler bu durumda kuşların kanatlarını mümkün olduğu kadar açıp, kendilerini bırakarak serinlediklerini gözlemlemişlerdir.
Göçmen kuşların metabolizmaları da, bu işi kaldıracak kadar güçlüdür. Örneğin göç eden en küçük kuş olan "kolibri"nin vücudundaki metabolizma hareketi, bir filinkinden 20 kat daha fazladır. Kuşun vücut sıcaklığı 62°C' ye ulaşır.
Uçuş teknikleri
Allah kuşları böyle zorlu uçuşlar için uygun bir tarzda yaratmış olmasının yanında, bir de onları elverişli rüzgarlardan faydalanmalarını sağlayacak yeteneklerle donatmışlardır.
Örneğin leylek, yükselmekte olan ılık hava akımlarıyla 2.000 metreye kadar çıkar, ardından kanat çırpmaksızın kendini aşağı bırakarak bir sonraki ılık hava akımına doğru süzülür. Bu kuşa büyük bir enerji tasarrufu sağlamaktadır.
Kuş sürülerinin bir başka uçuş tekniği ise "V" şeklindeki uçuştur. Bu sayede, önde giden kuvvetli ve büyük kuşlar, hava akımına karşı bir çeşit kalkan oluşturarak, daha zayıf olanların işlerini kolaylaştırırlar. Bu şekilde bir organizasyonun sürü genelinde %23 tasarruf sağladığı ispatlanmıştır.
Yüksek irtifada uçuş
Göçmen kuşların bir bölümü çok yüksek irtifada uçarlar. Örneğin kazlar 8.000 metre yükseklerde uçabilirler. Atmosferin, 5.000 metrede bile deniz seviyesine kıyasla %63 daha az yoğun olduğu hatırlandığında kazların uçtuğu yüksekliğin ne denli akıl almaz olduğu anlaşılmaktadır. Atmosferin bu denli seyrek olduğu bir yükseklikte uçan kuş, daha hızlı kanat çırpmak ve dolayısıyla daha fazla oksijen bulmak zorundadır.
Allah bu hayvanların ciğerlerini, yükseklerdeki oksijenden maksimum oranda faydalanabilecek şekilde yaratmıştır. Memeli hayvanlarınkinden farklı bir şekilde çalışan akciğerler, kuşların seyrek havadan aldıkları enerjinin normalden fazla olmasını sağlar.
Mükemmel duyma yeteneği
Kuşlar göçleri sırasında hava olaylarına da dikkat ederler. Örneğin yaklaşan bir fırtınanın odağına girmemek için yollarını değiştirirler. Kuşların bu özelliğini araştıranlar, bazı kuşların atmosferde çok uzak mesafelere yayılan son derece küçük frekanslı sesleri işittiklerini saptamıştır. Bu sayede göçmen kuş, bulunduğu yerden çok uzaktaki bir dağın üzerinde patlayan fırtınayı veya yüzlerce kilometre ileride, denizin üzerindeki gök gürültüsünü işitebilmektedir. Ayrıca, kuşların göç yollarını, hava şartlarının genelde tehlikeli olduğu bölgelerden uzak tuttukları da bilinmektedir.
Yön algılama
Kuşlar, binlerce kilometrelik uçuşları sırasında, pusula, harita ya da benzeri yön belirleyicilerden yoksun olarak, nasıl doğru yönü bulmaktadırlar?
Bununla ilgili olarak ilk öne sürülen teori, kuşların yer şekillerini ezberledikleri ve böylece yolu şaşırmadan kat edebildikleri şeklindeydi. Yapılan deneyler, bu teorinin yanlış olduğunu göstermiştir.
Konuyla ilgili olarak güvercinler üzerinde yapılan bir deneyde, hayvanların gözlerine etrafı görmelerini engelleyen donuk lensler takılmıştır. Ancak, böylece yeryüzü şekillerini görmeleri engellenmiş güvercinler, sürülerinden bir kaç kilometre ötede bırakılsalar bile, yine gidecekleri yolu bulabilmişlerdir.
Yapılan araştırmalarda, dünyanın manyetik alanının özellikle kuş türleri üzerinde etkili olduğu anlaşılmıştır. Kuşların, yerin manyetik alanından yararlanarak yönlerini bulmalarını sağlayan oldukça gelişmiş bir "manyereseptör" (manyetik alan algılayıcısı) sistemine sahip oldukları ortaya konmuştur. Bu sistem sayesinde, kuşlar, göç sırasında dünyanın değişen manyetik alanını hissederek, yönlerini belirlemektedirler. Deneyler, göçmen kuşların, manyetik alandaki %2'lik bir değişimi bile algıladıklarını göstermiştir.
Şüphesiz, kuşun vücut yapısı, akciğeri, kanatları, sindirim sistemi gibi, yön bulma yetenekleri de Allah'ın kusursuz yaratma sanatının bir delilidir.

BAYKUŞUN UÇUŞUNDAKİ MÜKEMMELLİK

Japon hızlı trenlerinde "güvenlik" en önemli konulardan birisidir. İkinci konu ise Japonya çevre standartlarına uyumdur. Japonya dünyadaki demiryolu işletmeleri içerisinde en katı gürültü standarlarına sahiptir. Bugün mevcut teknolojileri kullanarak daha hızlı gitmek oldukça kolaydır.Ancak bununla beraber daha sessiz gitmek nispeten zor bir konu olmuştur. Japon çevre bakanlığının düzenlemelerine göre yerleşim yerlerinde bir demiryolundan 25 metre ötede gürültü seviyesi 75 dB veya daha az olmalıdır. Kırmızı ışıkta duran arabaların yeşil ışık yandığında aynı anda kalktıklarında gürültü seviyesi 80 dB'i geçmektedir. Bu kıyaslama "Shinkansen" olarak adlandırılan hızlı trenin ne kadar sessiz olmaları gerektiğini ortaya koymak için yeterli olsa gerek.

Tren belli bir hıza ulaşana kadar çıkardığı sesin nedeni raylar üzerindeki hareketidir. Ancak hız 200 km/s'e hıza ulaştığında, sesin asıl kaynağı trenin hava içindeki hareketiyle ortaya çıkan aerodinamik gürültü olur.

Aerodinamik gürültünün oluşmasındaki bir numaralı etken ise tepedeki tellerden elektrik almak için kullanılan pantograflar veya akım toplayıcılardır. Normalde kullanılan dikdörtgen şekilli bilinen pantograflarla gürültüyü azaltamayacağını fark eden mühendisler, dikkatlerini hızlı ama sessiz hareket eden canlılar üzerinde toplarlar.

Baykuş, tüm kuşlar içinde en sessiz uçuşu gerçekleştirir. Bu, Allah'ın baykuşa tarladaki avına sessizce yaklaşabilmesini sağlamak için verilmiş bir üstünlüktür. Baykuş ailesinin düşük sesle uçmasının ardındaki sırlardan bir tanesi kanatlarındaki kıvrımlardır, sıradan kuşlarda mevcut olmayan pek çok pürüzlü tüy mevcuttur. Bu pürüzlü tüyler çıplak gözle görülebilirler. "Aerodinamik ses" hava akımında oluşan girdaplarla oluşur. Girdaplar büyüdükçe ses de artar. Baykuşun kanadında pek çok pürüzlü çıkıntılar olduğundan, büyük girdaplar yerine küçük girdaplar oluşmakta bu sayede de son derece sessiz bir uçuş gerçekleştirmektedir.

Japon mühendis ve tasarımcılar, doldurulmuş bir baykuşu rüzgar tünelinde teste tabi tutunca bu kuşun kanat yapısındaki mükemmelliği bir kez daha görürler.
Sonunda trenin üzerinde ki gürültü, baykuş ailesinin düzensiz tüy prensibine benzeyen kanat şeklinde pantograflar kullanılarak etkin biçimde azaltılır. Dolayısıyla Japonların doğadan esinlenerek taklit ettikleri bu sistem, pantograf benzerleri içinde "işini en sessiz olarak yapan" ünvanını almaya hak kazanmıştır. Tüm bunlar Allah'ın baykuştaki üstün yaratışını ve insanların bu üstün yaratışa bakarak örnek aldığını gösteren sadece bir delildir.

BUKALEMUNDAKİ HARİKA TASARIM


Bukalemunların bulundukları ortama göre renk değiştirebilmeleri görülmeye değer bir olaydır. Zira bukalemun öylesine üstün bir kamuflaj yeteneğine sahiptir ki, bu işi yapmaktaki çabukluğu ile insanı hayrete düşürür.

Bukalemun, derisinin altındaki kırmızı ve sarı renk taşıyıcıları, mavi ve beyaz yansıtıcı tabakayı ve en önemlisi de rengini koyulaştıran "kramotofor" hücrelerini büyük bir ustalıkla kullanabilir. Örneğin bir bukalemunu sapsarı bir ortama koyduğunuzda vücudunun renginin de hızla sarı renge dönüştüğünü ve ortama uyum sağladığını görürsünüz. Üstelik bukalemun sadece tek bir renge değil alacalı renklere de tam bir uyum gösterebilmektedir. Bunu başarabilmesinin sırrı ise bu usta kamuflajcının derisinin altındaki renk hücrelerinin boyutça büyümeleri ve hızla yer değiştirerek bulundukları yere uyum göstermeleridir. Bugün bilim adamları bukalemunlara bakarak renk değiştirebilen ürünler tasarlamaya çalışmaktadırlar.

Peki bukalemun bu son derece mükemmel değişimi kendi kendine yapmış olabilir mi?
Böyle bir işlemi bukalemunun kendi iradesiyle yaptığını iddia etmek elbette ki akıl dışı olacaktır.Çünkü bir sürüngenin kendi bedeninin görünümünü belirlemesi, hatta görünümünü değiştirecek bir sistemi vücudunun içine yerleştirmesi elbette ki mümkün değildir. Böyle üstün bir yeteneğin tesadüfen oluştuğunu iddia etmek de tamamen tutarsız ve anlamsız bir iddiadır. Doğadaki hiçbir mekanizma böyle kusursuz bir yeteneği oluşturma ve ihtiyacı olan canlıya verme gücüne sahip değildir. Çünkü bu canlının vücudundaki hücrelere, atomlara hakim olan ve bunlar üzerinde dilediği ayarlamayı yapan bir mekanizma doğada mevcut değildir.
Bukalemunları da yeryüzündeki diğer tüm canlılar gibi Allah yaratmıştır. Allah yaratma sanatındaki benzersizliğini bize bukalemunda da göstermektedir.